Time Dergisi 26 Aralık 2005 tarihindeki sayısında 2005 yılının kişileri olarak Bill ve Melinda Gates ile müzik topluluğu U2’nin solisti Bono’yu seçti. Bu insanların yılın kişisi seçilmelerinin nedeni 2005 yılı boyunca yaptıkları yardımlar, bulundukları yardım projeleriydi. Dergide onlar hakkında uzun yazılar da yayınlandı. Aşağıdaki yazı dergide Bill ve Melinda Gates hakkında çıkan yazının çevirisidir.

 

Murat Yıldırımoğlu 17 Ocak 2006

 

 

Zengin ölen adam şerefsiz bir şekilde ölür.

Andrew Carnegie

 

 

 

Bill ve Melinda Gates yılda en az bir kez “öğrenme gezisi” olarak adlandırdıkları geziler yapıyorlar ve uygarlığın büyük ölçüde ihmal ettiği yerlere gidiyorlar. Bu gezilerin sonuncusunda, Aralık ayında özel bir uçakla geldikleri Hindistan’da, kalmakta oldukları 5 yıldızlık Taç-Mahal Oteli’ni terk edip 20 dakika uzaklıktaki Meera Bagh adlı bir gecekondu bölgesine gittiler.  

 

Sıkışık bir trafikte ve gezinen ineklerin arasında yol almaya çalışırken bir doktor onları bölgenin 9000 civarındaki sakini ve 5 sağlık görevlisi konusunda bilgilendiriyor. Melinda çoğu zaman yaptığı gibi kaşları kalkık bir şekilde dikkatle dinliyor. Bill ise bir kapitalist milyarderden beklenecek sorularla sık sık bu bilgilendirmeyi kesiyor. “Bu bölge kimin?” (Doktor emin değil ama büyük olasılıkla devletin.) “Sağlık görevlileri ne kadar kazanıyor?” (Ayda on dolar.) “Tam zamanlı olarak mı çalışıyorlar?” (Hayır.)

 

Vardıklarında kendilerini merakla izleyen çocuklarla dolu dar sokaklardan geçtiler. Birkaç kez ailelerle konuşmak için durdular. Şimdi 774 numaralı evde Sushila ve Suraj Naik ile tanışıyorlar. Evde pencere yok. 3 yaşında Puja adındaki bir kızları ve Liza adındaki yeni doğmuş bebekleri ile yaşıyorlar. Naik’ler onları iyi ağırlıyor ve evlerindeki tek oturulacak yeri sunuyorlar: Neredeyse tüm odayı kaplayan iki kişilik yatağı. Oda tek bir çıplak ampül ile aydınlatılıyor. Naik’ler bir çevirmen yardımı ile Gates’lerin sorularını sabırla yanıtlıyorlar.

 

Kırmızı bir sari giyen ve konuşmalar boyunca sürekli gülümseyen Sushila’nın  olağanüstü beyaz dişlere sahip olduğu görülüyor. Evet, kızı Liza bu odada bir ay önce doğdu. Kocası marangoz. Eve ayda 13 dolar kira ödüyorlar. Melinda, Liza’yı birkaç dakikalığına kucağına alıyor sonra gitmek üzere kalkıyorlar. Bill, teşekkür yerine kullandığı “Çok etkileyici” ifadesiyle veda ediyor. Melinda ise avuçlarını birleştirip eğilirken “Namaste” (Allahaısmarladık) diyor.

 

Gates’ler otele döndükten sonra ben Sushila ile görüşmek için Meera Bagh’a dönüyorum. Benimle konuşmak için çocuklarını yıkamaya ara veriyor. Yatağa oturuyorum, o ise ayakta bebeğini emziriyor.

 

Sushila’ya bu sabah onları ziyaret eden kişileri tanıyıp tanımadığını soruyorum. Tanımadığını ama çok nazik kişiler olduğunu söylüyor. Erkeğin dünyanın en zengin kişisi olduğunu söylüyorum. Sushila gülümsüyor ve en zengin olup olmadıklarının önemli olmadığını söylüyor. Ona göre kendileriyle karşılaştırıldığında bütün yabancılar çok zengin.

 

Gates’lerin macera için gidebilecekleri çok yer varken Hindistan ve Bangladeş’i seçmeleri, beton üzerine oturup verem ve sıtma üzerine tartışmalar yapmaları onları dünyayı gezen diğer milyarderlerden ayırıyor. Ama onların gelişmekte olan ülkelerle ilişkileri bir macera arayışından daha karmaşık bir yapıda. Hastane ve izbe evleri gezerken bundan zevk alıyorlar. Bunun nedeni yalnızca yoksulların hastalıklarını tedavi için gereken bilimsel çabaların onları zihinsel olarak çekmesi değil. Onlar tıpta yaşanan gelişmelerin milyonlarca kişinin hayatlarını kurtarabileceği  bir dönüm noktasında bulunduklarına inanıyorlar. Bill ve Melinda Gates vakfını bu süreçte çözüm değil katalizör olarak görüyorlar; kaynakları tam olarak bilim adamlarının her şeyi değiştirecek araçları bulmaya çalıştıkları sırada sağlayan, gelişimi hızlandıran bir öğe. Bill kaldığı otel odasında “Sağladığımız momentum bakımından içinde bulunduğumuz zaman olağanüstü bir zaman” diyor.

 

Tüm bu büyük tutkuların altında bir başka kuvvet daha var: Bu kutsal işlerini bir ikili olarak yapmaları daha iyi sonuçlar almalarını sağlıyor. Hindistan’daki transseksüel seks işçileri ile ya da Bangladeş’te mikro kredileri kullanarak kendi küçük girişimlerini başlatan kadınlarla konuşurken hep birlikteler. Bu tür durumlarda insanların onların kim olduğunu bilmemesini tercih ediyorlar. “Bildikleri tek şey bizim aydan gelen insanlar olduğumuz”. Sonra gördükleri şeyler üzerine saatlerce konuşuyorlar. Melinda “Bu bizim için büyük bir yan ürün. İşleri birlikte yapmayı seviyoruz.” diyor.

 

Gates Vakfı altı yıllık yaşamı süresince yapmak istediklerinin çok az bir kısmını başardı. Buna karşın şimdiden, aşılara yaptığı yatırımlar nedeniyle yoksul ülkelerde 700.000 kişinin yaşamını kurtardı. Amerika’da, tamamladığı kütüphaneler projesiyle 11.000 kütüphaneye bilgisayarlar ve Internet erişimi sağladı. Bu zamana kadar görülmüş en büyük sponsorluk programıyla 9.048 yetenekli azınlık öğrencisinin üniversiteye gitmesini sağladı. Vakıf sahip olduğu 29 milyar dolar ile dünyanın en zengin vakfı durumunda. Her yıl hemen hemen Dünya Sağlık Örgütü (WHO) kadar para harcıyor. Eski Başkan Jimmy Carter kaynaklarının yüzde 60’ını halk sağlığı sektöründe harcayan vakfı “dünyadaki en önemli örgüt” olarak tanımlıyor. Carter’ın kurduğu Carter Center 1986 yılından bu yana dünya çapında gine solucanı  hastalığını yok etmeye çalışıyor. Carter’ın merkezi bu yıl vakıftan 25 milyon dolarlık bağış aldı. Carter şöyle diyor: “Onların çalışma yöntemlerine hemen uyum sağladık. Bir karar vermeden önce çok ayrıntılı olarak araştırma yapıyorlar. Yardım yapmaya istekliler. Başlayan bir şeyi sonuçlandırana kadar bırakmıyorlar. Çok üst düzey çalışanları var.”

 

Ama tüm bunlar vakfın sağlık çalışmaları konusunda kamuoyunda yarattığı etkinin yanında sönük kalıyor. On yıllar boyunca dünya çapındaki sağlık projeleri başarısızlıktan öteye gidemedi ve yoksulların en yoksul bölümü için çok az bir şey yapılabilir şeklinde bir düşünce oluştu. Yakın zamana kadar WHO’nun HIV/AIDS bölümünün başı olan Jim Kim bu dönemi GVÖ (Gates Vakfından Önceki) Karanlık Zamanlar olarak tanımlıyor. Şimdiyse diyor Kim, “Gates Vakfı dünya çapındaki sağlık projelerinin cool olduğunu gösterdi.”

 

2003 yılında Başkan George W. Bush beş yıllık ve 15 milyar dolarlık HIV/AIDS tedavi ve hastalığı önleme girişimini duyurdu. Bu girişim tek bir ülkenin dünya sağlığı konusundaki en büyük katkısı durumunda. Kim “Amerikan hükümetinin daha önce böyle bir şey yapacağına kimse inanmazdı” diyor. Bu yıl Avrupa ülkeleri yoksul ülkelerdeki çocukları aşılamak için 10 yıllık bir sürede 4 milyar dolar harcayacaklarını açıkladılar. Bu rakam Gates vakfının aynı konuda harcayacağı 1.5 milyar dolarlık rakamı gölgede bırakıyor. Eskiden Hastalıkların Kontrolü ve Önlenmesi Merkezi adındaki merkezin başı olan ve şimdi vakfa danışmanlık yapan Dr. William Foege şöyle diyor:” Dünya çapında sağlık projelerinin tarihi yazılırken dönüm noktası olarak iki kişi gösterilecek: Bill ve Melinda Gates”.

 

İki Gates de özel yaşamlarını sıkıca koruyorlar. Gazetecileri evlerinden ve uçaklarından hep uzak tutuyorlar. Özellikle Melinda zenginlikle gelen ilgiyi hep savuşturdu. Evliliklerinin ilk dokuz yılında hemen hemen tüm röportaj isteklerini geri çevirdi. Melinda 1996 yılında ilk çocukları doğduktan sonra Microsoft’taki işini bıraktı. “Yaşamımın gözden uzak olmasını istedim” diyor. “Çocukları bir kreş etkinliğine falan götürdüğümde aynen diğer anneler ve çocukları gibi olmasını istiyordum.”

 

Ancak son çocukları Phoebe doğduktan sonra Melinda kamuoyunun önüne çıkmaya başladı. “Bill ve ben vakfın arkasında bizlerin olduğunu herkesin bilmesinin önemli olduğunu düşündük” diyor. Melinda gelişmekte olan ülkeleri daha fazla gezmeye başladıkça suskun kalmak da güçleşmeye başlamış. “Sesi duyulmayan insanların sesi olmak gibi bir rolüm var diye düşündüm”.

 

Arkadaşları ve Gates vakfındaki çalışanları Melinda ve Bill’in bu konuda eşit olduğunu vurgulamaya özel bir özen gösteriyorlar. Yakın arkadaşları ve dünyanın en zengin ikinci adamı olan Warren BuffetMelinda hiçbir şekilde küçük ortak değil ve Bill Gates de bunun böyle olmasını istiyor” diyor. Vakfın müdürü Sylvia Mathews “Kendi aramızda Bill ve Malinda’nın toplam 2.5 mezuniyet derecesi olduğunu söylüyoruz. Melinda’nınki 2, Bill’inki buçuk.” (41 yaşındaki Melinda’nın bilgisayar ve ekonomi bölümlerinden lisans diploması ve işletme masteri var. 50 yaşındaki Bill ise Microsoft’u kurmak için Harvard’ı ikinci sınıfta terk etmiş.)

 

Ama kim ne derse desin şurası açık ki ana kararları halen Bill Gates alıyor. Seattle’daki ofislerinde bağışları değerlendirmek için üç ayda bir yaptıkları toplantılarda Bill masanın başında oturuyor. Melinda solunda, babası ise sağında yer alıyor. Çalışanlar sunumlarını Melinda’ya karşı değil ona karşı yapıyorlar. Bill herkesin bildiği ince sesiyle birbiri ardına sorular soruyor. Soruları kaygıdan çok merakı yansıtıyor. Potansiyel alıcılardan birisi için “Neye öncelik verecekler ?” diye soruyor. “Ağırlık verecekleri bir konu var mı-kalp hastalıkları, akciğer hastalıkları ya da kanser gibi?” Her soruda ses tonu biraz daha yükseliyor.

 

Gelişmekte olan ülkelere yaptıkları gezilerde ise roller değişiyor. Melinda kadınlarla kondom kullanımı konusunda  konuşurken Bill yanlarında oturuyor ve konuşulanları onaylamaktan başka bir şey yapmıyor. Melinda kadınlarla ve çocuklarla yakından ilgileniyor, çocukları kucağına alıyor. Gezilerinin ilk gününde tüm gece uçarak Seattle’dan Bangladeş’teki Dakka’ya varıyorlar ve orada Kolera Hastanesi adındaki yeri ziyaret ediyorlar. Burada yapılan son derece önemli araştırmalara para aktarıyorlar. Hastaneyi gezerken 30 hasta bebeğin ve onların annelerinin bulunduğu bir salona giriyorlar. Bebeklerin hepsi ishal. Yattıkları yatakların orta yerinde bir delik var; kakaları buradan aşağıdaki leğene akıyor.

 

Bir doktor gidip bir aile ile konuşmalarını öneriyor. Melinda “İlkönce sen gitmek ister misin?” diye Bill’e soruyor. Bill “Hayır” diyor. Melinda ilerliyor, bir annenin yanına çömelip bebeğe ilaç verilmesine yardımcı oluyor. Sonra doktor onun ellerini strelize etmek için spreyliyor ve bir başka hastaya geçiyorlar.

 

Aralarında resmi bir iş bölümü olup olmadığını sorduğumda Bill “Bu, çocukları kim yetiştiriyor şeklinde sormaya benziyor.” diyor. Resmi bir iş bölümü yok. Bill, İsviçre’de Davos’ta Dünya Ekonomik Forumunda konuşma yaptıktan sonra ikisi karşılaştıkları kişileri ve politikaları bir saat boyunca tartışıyorlar. Melinda Afrika’ya gittiğinde yaşadığı olayları paylaşmak için Bill’i arıyor.

 

Birlikte yolculuk yaptıklarında birbirlerini güldürüyorlar. Bill “Bangladeş’de havaalanına varışımızı örnek olarak vereyim.” diyor. Varışlarından önceki günlerde teröristler tarafından bir dizi bombalama eylemi gerçekleştirildiği için havaalanında yoğun bir askeri faaliyet varmış. Aynı zamanda gelişlerini kutlamak için bir dekorasyon da yapılmış. Bunların arasında ikisinin büyük boy yağlı portreleri de bulunuyormuş. Bill gülerek “Melinda askerleri gördü ve Hey orada askerler var dedi” diyor. Bill devam etmiş “Evet, bir de resmini görmelisin, pek parlak sayılmaz.” “Dev gibiydiler. Mao bile kıskanırdı bu resimleri.”  Bazı çiftler balo salonlarında dans eder. Gates’ler ise dünyayı kurtarıyorlar. Ve bunu oturdukları yerden yapmıyorlar, daha önce hiç tanımadıkları insanlarla tanışarak, onların koşullarına girerek yapıyorlar.    

 

Bir halk sağlığı öncüsü olan ve Haiti’de onlara ev sahipliği yapan Paul Farmer şöyle diyor: “İnsanların çoğunun yaptığının tersine acı çeken insanların acısını paylaşıyorlar. Onların insanları gerçekten dinlemelerini, yanıtlarını beklemelerini, yüzlerini incelemelerini görmek beni çok etkiledi.”

 

Seattle’a döndüklerinde Gates’ler daha az sabır sergiliyorlar. Vakfı bir şirket gibi yönetiyorlar. Halk sağlığı konusunda çok bilgililer (Kim, “Bill Gates’in sivrisineklerin moleküler biyolojisi konusunda doktorların yüzde 95’inden daha fazla şey bildiğini sanıyorum” diyor.) Her ikisi de vakfın ilgi alanına giren konularda işletme dilini kullanarak çalışıyorlar. Melinda Kasım ayındaki bir basın konferansında gazetecilere “Yatırım geri dönüşü konusunda bir bebeğin hayatını kurtarmaktan daha iyisi yok” diyor.

 

Melinda her ay iki gününü vakıfta geçiriyor. Bill halen Microsoft’un yönetim kurulu başkanlığıyla ve Microsoft’un baş yazılımcısı kimliğiyle aşırı oranda meşgul ama yine de vakıf çalışanlarıyla düzenli olarak ilişkide. Vakıfla ilgili işler için her ikisi de haftada yaklaşık 15 saatlerini harcıyorlar.

 

Vakıf bağışta bulunduğu yerlerden çok duyarlı bir şekilde hesap soruyor. Şimdiye kadar bunu hep eşi görülmemiş şekilde başardı.

 

Vakıf Hindistan’da bir HIV/AIDS önleme programı yürütüyor. Programın başında daha önce McKinsey adındaki danışmanlık firmasının önemli bir iş ortaklığını yapmış Ashok Alexander bulunuyor. Alexander programın hizmet götürdüğü 200.000 seks işçisini “müşteri” olarak adlandırıyor. Programın içinde yer alan klinikler ise ona göre “franchise”. Geçtiğimiz yıl içerisinde, vakıf tarafından desteklenen üç örgütün finansmanını üzerinde anlaşılan hedefleri sağlamadıkları için iptal etmiş. “İnsanlar kötü çalışmaları sonucunda projelerin iptal edilebileceği düşüncesine alışık değiller ama alışacaklar.”

 

Seattle’daki merkezde çalışanlar bir kurum kültürü olarak özeleştiriyi geliştirmişler. Bunu tedirginlik olarak adlandırıyorlar. İşlerindeki tedirginliğin başlıca kaynağı Bill ve Melinda. Ofis müdürü Mathews “bu ikisi ölene kadar da bu tedirginlik hep sürecek” diyor. Kuzeybatı Pasifik programı sorumlusu Greg Shaw onlara bir şey sunmanın Yüce Divan’da savunma yapmak gibi bir şey olduğunu söylüyor. “En çok kendinizi zayıf hissettiğiniz yere saldırıyorlar.”

 

Gates’in daha bir on yıl önce hayır işleri bakımından kötü bir üne sahip olduğunu çok kolay unuttuk. 1992 yılına kadar bağışlarının tutarı yalnızca 21 milyon dolardı; bunlar da yerel okullar ve hayır projeleri içindi. Ama o zamanlar bile 8 milyar dolarlık servete sahipti ve yaptığı bağışlar kimseyi tatmin etmiyordu. Ana-babası bile bu konuda kaygılıydılar. Bill ve Melinda’nın 1994’de evlenmelerinden önce annesi Mary Gates gelini Melinda’ya bir mektup iletti. Bu mektupta ikisinin birlikte sahip olacakları fırsatların yanı sıra sorumlulukların da bulunduğunu vurguladı. Mektubunda “Çok şey verilenlerden çok şey istenir.” diyordu.

 

Anne ve babası oğullarını cimri olacak, elindekini esirgeyecek şekilde yetiştirmemişlerdi. Çocukları doğana kadar Mary öğretmen olarak çalışmıştı. Sonra üç çocuğunun anası olarak Seattle’da çeşitli hayır kurumlarının yönetiminde bulundu. Büyük hayır kuruluşu United Way International’ın ilk kadın yönetim kurulu başkanlığını yaptı. Washington Üniversitesinin mütevelli heyetine seçildikten sonra okulun Güney Afrika’ya yatırım yapmasını sağlamıştı. Tanınmış bir avukat olan baba Bill Gates de hem Washington Üniversitesinde, hem de United Way International’da aktif görevler almıştı.

 

Bill şöyle diyor: “babam ve annem bulundukları hayır işlerini hep anlatırlardı bizlere” dedi. “Bir keresinde yemek masasında United Way’in aldığı bir karara yönelik olarak annemi epey terletmiştim.”

 

Ama Bill’in o zamanlar düşüncesi hayır işleriyle ilgilenecek bir vakfı 20-30 yıl sonra, emekli olduğunda kurmaktı. Babası onun için “o zamanlar dünya üzerindeki en meşgul kişiydi ve düşünmesi gereken başka bir şeyin olmasını istemiyordu” diyor. Ama Bill’e yönelik yardım isteklerinin arkası hiç gelmiyordu ve bu istekler yanıtlanmadan kalıyordu. “Para peşindeki herkes dünyanın en zengin adamına mektuplar yağdırıyordu”.

 

Baba Bill oğlunun duyarsızlığından acı duyuyordu. 1994’de Mary’nin ölümünden çok geçmeden Bill ve Melinda ile sinema kuyruğunda beklerken istekleri yanıtlamaları konusunda onlara yardımcı olabileceğini açıkladı. Oğlu bunu kabul etti. “Güveneceğim bir kişiyle başlayabileceğim için beklememeye karar verdim.” diyor Bill Gates. Baba Bill’in evinin bodrum katında William H. Gates Vakfını kuruyorlar. Posta şirketi gelen mektupların sayısından şikayet etmeye başlayana kadar posta adresi olarak bu evin adresini kullanıyorlar.

 

Vakfın kuruluşundan sonra, başlangıçta Bill ve Melinda yardımlarını nüfus planlaması ve kadın sağlığı konusunda yoğunlaştırıyorlar. Ama sonra daha iyi sağlık koşullarının nüfusun artmasını engellediğini öğreniyorlar. 1998 yılında baba Bill Uluslar arası AIDS Aşısı Girişimi’nin bir faaliyet raporuna rastlıyor. Bu raporun kenarlarına Bill ve Melinda için notlar alıyor:” Bu konuda ne yapabiliriz bilmiyorum. Ama bu konuda bir şey yapmazsak başka hangi konuda yapabiliriz acaba?” Bill iki sözcükle yanıtlıyor babasının yorumunu “Aynen katılıyorum.” Vakıf bunun üzerine o tarihe kadarki en büyük bağışını yapıyor: 1.5 milyon dolar.

 

Bir süre sonra vakfın danışmanlarından birisi Bill’e Dünya Bankasının 1993 tarihli Gelişme Raporunu veriyor. Bu rapor halen vakfın yol haritasını oluşturmada kullanılan en büyük kaynak. Tam da Bill Gates’in sevdiği gibi somut ve ayrıntılı bilgiler veren bu 329 sayfalık belge, yoksul ülkelerdeki milyonlarca insanın nasıl olup da çoktan tedavisi bulunmuş hastalıklardan öldüğünü açıklıyordu. Sonra da bu ölümlerden kurtulmanın en ekonomik yöntemlerini açıklıyordu. Bu listede yer alan aşılama, AIDS’in önlenmesi ve beslenme vakıf için başlıca yatırım alanları olacaktı. Bir hafta sonu Melinda ve Bill raporu içtiler neredeyse. Melinda “Listeyi inceleyip çocukların ölümüne yol açan şeyleri anlamaya çalıştık.” diyor. “İstediğimiz şeyin tam da bu olduğunu anlamamız uzun sürmedi.”

 

Böylece, Bill Gates’in 100 milyar dolara vurduğu ve Amerikan hükümetinin Microsoft’a anti tekel davası açtığı 1999 yılında 17 milyar dolar ayırarak Bill ve Melinda Gates Vakfı’nı kurdular. Bir önceki vakfı bu vakfa kattılar ve baba Bill’in bodrum katından gerçek bir ofise taşınmasını sağladılar. Gates’lerin kütüphane projesini yürüten eski Microsoft yöneticilerinden birisi olan Patty Stonesifer, bir anda ülkenin en büyük hayır kurumu haline gelen vakfı yönetmek için baba Bill’e katıldı. 

 

O sıralarda Bill ve Melinda’nın 3 yaşında Jennifer adında bir kızları ve 7 aylık Rory adında bir oğulları vardı. Ana-baba olmak onların yaşamını daha önce düşünmedikleri şekilde değiştiriyordu. “Melinda ve ben kendi çocuklarımız için istediğimiz şeyleri konuşuyorduk. Onların güvende ve sağlıklı olmalarını istiyorduk. Bize gereksinimleri vardı. Jennifer gece uyanıyordu, tekrar uyutmak için yanına uzanıyordum. Ayaklarını benim ayaklarımın üzerine koyuyor ve benim uyanık olup olmadığımı kontrol ediyordu. ”

 

Çocukları için yapabilecekleri en kötü şeyin onlara çok para bırakmak olduğuna karar verdiler. Bill, Forbes dergisinin 1986 yılındaki bir yazısını anımsıyor. Bu yazıda miras olarak alınan zenginliğin tehlikelerinden söz ediliyor. Yazı, Bill’in zaten Seattle’da okuduğu seçkin okulda gördüklerini doğruluyor. “En zengin olanlar en motive olanlar değildi” diyor. Bu konuda Warren Buffet ve Katharine Graham (Washington Post gazetesini devralan kadın) gibi diğer zenginlerle de konuşmuş. “Warren çoğu zaman şöyle derdi: Çocuklarına gelecek için kaygılanacak kadar az, çalışmaya gerek duymayacak kadar çok para bırakmamak gerekir. İlk bakışta paradoks gibi geliyor ama değil, iyi bir öğüt.” diyor Bill Gates. Şu an sahip olduğu 46.5 milyar doların büyük bölümü vakfa kalacak, çocuklarına ne kadar bırakacaklarını henüz saptamamışlar. “Bu konuda düşünmeye devam ediyoruz.” diyor.

 

Gates’ler halk sağlığı konusunda çalışmaya karar verdikten sonra vakıf herkesin tahmininden daha hızlı bir şekilde büyümeye başlamış. Stonesifer kütüphane projesini anımsıyor: “Bill ve Melinda kaç adet kütüphaneye hizmet götürsek iyi olur diye sordular, ben de “hepsine götürsek nasıl olur dedim, onlar da “doğru ya hepsine götürelim” dediler.” Şimdi Stonesifer’in duvarında bir harita var. Harita bilgisayar, Internet bağlantısı ve eğitim hizmeti götürülen kütüphanelerle kaplı.

 

1996 yılında ayrıldığında Stonesifer, Microsoft’ta en yüksek pozisyondaki kadın çalışandı. Bulunduğu pozisyon nedeniyle de yüklüce Microsoft hissesine sahipti. Bu yüzden vakfa geçtiğinde maaş almamayı seçti. Maaş almıyor ama vakfı da bir  Wall Street patronu gibi yönetebiliyor. Stonesifer “Hiçbirimiz sağlık konusunda fazla bir şey bilmiyorduk. Ama öğrendik, durmadan öğrendik. Bir işletmede ne yapacaksak burada da aynı şeyleri yapıyoruz.” diyor. Bir seferinde Birleşmiş Milletlerin karmaşık yapısıyla başa çıkamayınca orada çalışmakta olan birisini arayıp kendisine bir PowerPoint yansı sunumu hazırlamasını istemiş. Adam istenileni yapmış. “Bana PowerPoint sunumunu gönderdi, ben, Melinda ve Bill bu sunumu inceleyip yapıyı anladık.”

 

Bununla birlikte kısa zamanda, vakfın parasının yapmayı umdukları şeyleri yapmaya hiçbir zaman yetmeyeceğini anlamışlar. Bunu anladıklarında hedeflerini küçültmek yerine güç çarpanları ya da Bill Gates’in deyimiyle kaldıraç mekanizması oluşturmaya karar vermişler. Kastettikleri şey diğer örgütleri ve ülkeleri harekete geçirip vakfın katkılarını gölgede bırakacak şekilde büyük bir çalışma sağlamak. WHO’nun (Dünya Sağlık Örgütü) Makroekonomi ve Sağlık Komisyonu’na göre her yıl 8 milyon kişinin yaşamını kurtarmak için her yıl 25 milyar dolar harcamak gerekiyor. Gates Vakfı bu yıl sağlık projeleri için 1 milyar dolar harcayacak. Demek ki 25’e 1 oranında bir kaldıraca gereksinimi var.

 

Bunu anladıklarında Bill, Melinda ve Patty hiçbir zaman yapmayacaklarını düşündükleri şeyleri yapmaya başlamışlar. Kar amacı gütmeyen bir örgüt oldukları için yasa konusunda lobi yapmaları yasak ama insanları “eğitmeleri” yasak değil. Washington’da bir ofis açıp dünyanın her yerinden politikacılarla bir araya gelmeye başladılar. Bunların arasında İngiltere’nin başbakanı Tony Blair, Almanya’nın başbakanı Gerard Schröder, Fransa’nın cumhurbaşkanı Jacques Chirac ve ABD dışişleri bakanı Condoleezza Rice da var.

 

Daha da fazla destek sağlamak için medyanın ilgisini kullanmaya başladılar. Zaten medya bakımından Bill Gates’in doğal bir çekiciliği vardı. Örneğin, Ocak ayında Gates Vakfı, yoksul ülkelerdeki çocukların aşılanması için Dünya Çapında Aşı ve Bağışıklık Birliği’ne (Global Alliance for Vaccines and Immunization-GAVI) on yıllık bir süre boyunca toplam 750 milyon dolar bağışlamaya karar verdi. Norveç ise aynı konuda 5 yıllık bir sürede 290 milyon dolar bağışlayacağını açıkladı. Ama Bill Gates herhangi bir gazeteciyle bu konuda konuşurken her seferinde vakfın değil Norveç’in katkısını öne çıkarttı. Vakfın müdürü Mathews “anlattığımız her hikayenin birinci ya da ikinci paragrafında Norveç’ten muhakkak söz etmeyi amaçladık” diyor. Bu ay Norveç on yıllık bir sürede katkısını 1 milyar dolara çıkarttığını açıkladı. Bill Gates “basına konuşurken şimdi hangi insanları övsem daha iyi olur diye düşünüyorum.” diyor. Bizimle yaptığı konuşmalarda da sürekli olarak bir ilaç firması olan GlaxoSmithKline’dan ve tabii ki Norveç’ten söz etti.

 

Gates’ler şimdiye kadarki en akıllı yatırımlarının GAVI olduğunu söylüyorlar. Bu yıl beş Avrupa ülkesi GAVI’nin çalışmalarını desteklemek için on yıllık sürede toplam 4 milyar dolar ayıracaklarını açıkladıklarında amaçladıkları kaldıracı elde etmişlerdi. Kaldıraç her şey. Bu amaçla Davos’ta Bill Gates ve Bono aralarında Blair ve Schröder’in de bulunduğu dünya liderleriyle adam adama markaj uygulayıp görüşmeler yaptılar. Birinin yarım bıraktığını diğeri tamamlıyordu. Bill, görüşmeler arasında Bono’ya Schröder’le yaptığı görüşmenin pek parlak geçmediğini söylediğinde Bono’nun bunu pek dert etmediğini anımsıyor: “Ben her zaman daha gerçekçiyim. Bono ise her seferinde “takma kafana, hallederiz” şeklinde yaklaşıyor.”

 

Şimdiye kadar daha çok Bono’nun iyimserliği kazandı. Bu da Bill’i çok şaşırtıyor. Bill’in Bono hakkındaki düşüncelerini dinlemek ilginç oluyor. Bill insanlardan kolay etkilenen birisi değil; eğer konuştuğunuz şey en ileri düzeyde bilim ya da iş değilse onun zamanını boşa harcadığınızı düşünüyor ve bunu hissetmenizi sağlıyor. (İlk görüşmemizde 15 dakika boyunca yüzüme bakmadı ile. Onun katlanamadığı yumuşak soruları her zaman olduğu gibi Melinda yanıtladı.) Allahtan  Bono da dünya sorunları üzerine ileri düzeyde bilgi ile konuşabiliyor, bu da Bill için bir sürpriz niteliğinde. Bill şöyle diyor: “Bu konuşmaları hava atmak ya da olduğundan farklı görünmek için yapmıyor. Sorunların karmaşık niteliğiyle gerçekten başa çıkabiliyor.”

 

Nisan ayında Gates çifti U2 grubunu öğle yemeğine aldı. “Bono grubun diğer üyelerini tanımamızın önemli olduğunu düşünüyordu.” diyordu Bill Gates. “Sorunlarla uğraşmak için zaman ayırmasına ve bunun sonucu olarak Bono’nun ön planda yer almasına izin verenler onlardı. Ben de onlara “bakın Bono’nun yaptığı şeyin gerçekten önemi var. O olmasaydı her şey daha başka olurdu. Bono’ya bu olanağı sağladığınız için gurur duyabilirsiniz.” diyebilecektim.”

 

O günün gecesi de Gates çifti ilk defa U2 konserine gitmişler. Ertesi akşam tekrar gitmişler. Bono’nun binlerce insana yoksulluğun tarihe gömülmesi konusunda söz verdirmesini görmek onları çok etkilemiş. Melinda “Sahnede bu tür şeyleri söylediğini düşününce kaygılanmamak elde değildi.” diyor. Bill ise  “Bu kadar insanın önünde bulunmak, bu tür sözler söylemek bizim için ürkütücü şeyler” diyor Bill. Bono onların evinde kaldı ve üçü sabah üçe kadar G-8 toplantısında yapacakları şeyleri konuştular ve Bono’nun Martin Luther King Jr. Ve Bobby Kennedy hakkındaki izlenimlerini dinlediler.

 

Her gün Gates Vakfı 140 civarında yardım ya da para isteği alıyor. (Vakıf Time’ın Kasım ayında New York’ta düzenlediği Dünya Sağlık Zirvesi’nin de ana sponsoru oldu.) Vakıf şimdiye kadar eğitim, kütüphaneler, halk sağlığı ve Seattle bölgesindeki yardım girişimlerine odaklanmıştı. Kısa bir zaman içinde yatırımlarının arasına yoksullar için içme suyu, hijyen ve mali hizmetleri de katacak. Bill Asya ve Orta Doğu konusunda da daha fazla şey öğrenmek istediğini belirtiyor. Vakfa ayıracağı zamanı arttıracağını da açıkladı. Vakıf her yıl mal varlığının yüzde beşi kadar bağış yapıyor (yasal olarak yapması gereken en az miktar bu) ama Stonesifer HIV ya da sıtma aşısı gibi doğru nedenler için bu miktarı rahatlıkla aşabileceklerini belirtiyor.

 

Bunlar kısa sayılacak bir zaman önce bir bodrum katta kurulan bir örgüt için hareketli zamanlar. “Alçakgönüllü ve düşünceliyiz” şeklinde bir slogana sahip olan vakfın bugüne gelişinde en büyük pay baba Bill’in. Baba Bill her gün ofiste bulunuyor. 179.275 dolarlık bir yıllık ücrete sahip, vakfın Pasifik Kuzeybatı faaliyetlerinden sorumlu, aynı zamanda vakfın ombudsman’i. “baba Bill Gates her an ofisinde ve kafamın içinde” diyor Stonisifer. Çalışanlar ne zaman çalışmalarının medyada olumlu bir şekilde yer almasını kutlasalar baba Bill kızgın bir şekilde aslolanın vakfın kendisi ya da kurucuları değil, vakfın çalışmaları olduğunu söylüyor. “Eğer sürekli olarak Hey bana bakın derseniz insanlar sizden uzaklaşır, ben de olsam uzaklaşırım.” diyor Baba Bill.

 

Kasım ayında yaptıkları toplantı, baba Bill’in 80. doğum gününe rastlamış. Toplantının sonunda oğlu babaya doğum günü hediyesini sunmuş: Washington Üniversitesinde okuyacak ve mezuniyetten sonra kamu görevlerinde yer alacak hukuk öğrencileri için 33 milyon dolarlık bir burs programı. Bu program üniversitenin en büyük burs programı ve 80 yıl boyunca sürecek. Aylar boyunca Bill ve Melinda Gates ile diğer vakıf çalışanları bu hediyeyi gizli gizli hazırladılar. Oğlu hediyeyi duyurmak için konuşmaya başladığında hiç yaşamadığı bir şeyi yaşamış; soluğu tıkanmış ve bir süre konuşamamış. Baba Bill konuşmayı kollarını göğsünde birleştirerek dinlemiş ve mumları üflemeden önce “Siz ana-baba olsaydınız bu an için neler verirdiniz?” diyebilmiş.

 

Geçen Kasım ayında vakfın, halk sağlığı konusundaki önemli sorunlara çözüm bulma amacıyla düzenlediği Büyük Projeler toplantısı yapıldı. Bu toplantıya elli civarında bilim adamı katıldı. Vakfın bir yetkilisi davetlilere “Projelerinizde gereksinim duyup da alamadığınız bir şey var mı?” diye sordu. Arkalarda oturan birisi yanındakine dönüp “Daha fazla para” diye fısıldadı.

 

Gates Vakfı ne kadar para verirse versin ve bu para kaldıraç etkisiyle ne kadar artarsa artsın, ayrılan miktarın yoksul ülkelerdeki sağlık koşullarını iyileştirmeye yetmemesi büyük bir tehlike arz ediyor. Bir o kadar tehlikeli bir durum da milyarlarca doların denemeler sırasında boşa gitmesi. Bu yüzden vakıf örneğin, sıtma konusunda tek bir sıtma aşısı çabasını değil, çok sayıda sıtma aşısı çabasını destekliyor. Esnek olmaya da çalışıyorlar. Yeni ilaçlar, icatlar için çok fazla kaynak ayırdıkları için eleştirildiklerinde zaten var olan çözümlerin yaygınlaştırılması için para ayırmaya başladılar. Kolay kolay da pes etmiyorlar; sperm öldürücü bir ilacın HIV virüsünün yayılmasını aslında daha da arttırdığı bulunduğunda vakıf benzer ürünlere milyonlarca dolar akıtmayı sürdürdü.

 

Ama doğru bir karar verdikleri ancak on yıllarca sonra ortaya çıkabilir. CDC’nin eski yöneticilerinden Foege bilimde şu an yaşananları Orta Çağa benzetiyor. “O zamanlar bir katedral inşa etmek için mimarları, inşaatçıları ve ilgili zanaatkarları binbir zorlukla bir araya getirmeniz gerekiyordu. Çalışanlar çoğunlukla çalıştıkları yapıtların bitişini göremeyeceklerini biliyorlardı. Ama yine de çalışmaktan geri durmuyorlardı.”

 

Orta Çağda bu kadar fazla katedralin yapılmasının bir nedeni belki de uzun vadeli planlar yapabilen ve harcanacak bol miktarda paraya sahip olan hayırsever bir kişinin varlığıdır. Günümüzde Bill Gates var; elleri cebinde katedralinin tamamlanmasını izliyor..